Dünyada 2021 yılında yaşanan toplam gemi trafiği, 2020'nin tamamında kaydedilen 33 milyon tona kıyasla, aralık ayı ortasında 33,5 milyon tona ulaştı. Tüm yılın tamamı göze alındığında hacmin 34 milyon tonu aşması bekleniyor ki bu rakam; son beş yılda yüzde 350'lik bir artışa işaret ediyor. Artan yük miktarı ve yükselen navlun fiyatları, özellikle Süveyş Kanalı’nda yaşanan Evergiven kazasının ardından gözleri alternatif rotalara çevirdi. Süveyş rotasının en büyük rakibi ise Kuzey Buz Denizi rotası. Çünkü bu rota, Asya ile Avrupa ve Afrika arasındaki mesafeyi hayal edilemeyecek derecede kısaltıyor.
Kuzey Denizi rotasını 2010'da sadece 4 gemi kullanırken, 2011'de 34 ve 2012'de 46 gemi kullandı. Buzulların erimesiyle birlikte gemi geçişleri her yıl artarken, ilk kez 2018'de bir konteyner gemisi bu rota üzerinden mal taşımacılığı yaptı. Danimarkalı taşımacılık firması Maersk'e ait Venta Maersk adlı konteyner gemisi, Süveyş Kanalı rotası yerine Kuzey Denizi rotasını kullanarak seferini 16 gün erken tamamladı. Böylece güneyden 11 bin 300 deniz mili süren yolculuk, kuzeydeki rota ile 7 bin mile kadar düşmüş oldu.
Bölgeden transit geçen gemi trafiği, 2020'deki 1,3 milyon tona kıyasla 2021’de 2 milyon tonun üzerine çıktı. Rosatom Devlet Nükleer Enerji Şirketi'nde yönetici olarak görev yapan Maxim Kulinko; konuyla ilgili açıklamasında şu bilgileri paylaştı:
"2021'de Kuzey Denizi rotasından geçen 92 geminin 79'u Rus değildi ve bu, uluslararası paydaşların Kuzey Denizi rotasını uygun bir ulaşım koridoru olarak gördüğünü gösteriyor. Güzergah boyunca liman kapasitesi de genişliyor. Bu büyümenin uzun yıllar devam etmesini bekliyoruz."
Arktik'teki yeni deniz yollarının açılması, Kanada-Rusya, Asya-Kuzey ve Amerika-Avrupa arasındaki mesafeleri de önemli ölçüde kısaltacak. 2050 yılına kadar Asya ve Avrupa arasındaki toplam konteyner ticaretinin yüzde 10'unun bu rota üzerinden yapılacağı tahmin ediliyor.
Çin için de bu yeni rota, senede 100 milyar dolar tasarruf anlamına geliyor. Medvedev'in daha 2009'da söylediği “Arktik Okyanusu, Rusya Federasyonu’nun milli gelirinin yüzde 20'sini, ihracatının yüzde 22’sini üretiyor" sözleri de bölgenin önemini gösteriyor.
Buzullar şimdilik yılın üç ayında gemi geçişlerine izin verse de, Rus yetkililer, yeni nesil buz kırıcı gemileri ile 2022'lerden itibaren bu rotayı yılın 12 ayı açık tutabileceğini vurguluyor. Bazı çalışmalara göre buz oranı her 10 yılda yüzde 3-4 arasında azalıyor ve Amerikalı Meteorolog Mark Serreze gibi uzmanlar da küresel ısınmanın sürmesi ve sıcaklıkların artması halinde, 2030 yazında Kuzey Buz Denizi'nde hiç buzul kalmamış olabileceği tahmininde bulunuyor.
HİDROKARBON REZERVLERİ İŞTAH KABARTIYOR
Arktik bölgesi, son yıllarda sadece yeni rotalar için değil, alternatif doğal kaynakların elde edilmesi için de büyük şirketlerin iştahını kabartıyor.
Küresel doğalgaz rezervlerinin yüzde 30'u, ham petrol rezervlerinin yüzde 13’ünün bulunduğu değerlendirilen bu denizin yüzde 88’i sahildarların Münhasır Ekonomik Bölgesi (MEB) iken, yüzde 12’lik kısmı açık deniz (high seas) statüsünde.
Kıyılarının yüzde 65’i Rusya Federasyonu’na ait olduğundan, deniz dibindeki enerji rezervlerinin büyük çoğunluğu da Rusya Federasyonu’na ait. 3.2 milyar m³ rezerv ile dünyanın en büyük gaz rezervi olan Shkotman havzasında Rusya, 2008 yılından sonra gaz temin çalışmalarına başladı. Rusya’yı bir yıl sonra Barents Denizi’nde Norveç izledi.
Rusya'nın yanında Çin de, buz tabakasının incelmesi ve maden kaynaklarına kolay erişilebilir olması nedeniyle Grönland'daki maden arama çalışmalarına katılıyor. Eğer gerçekleşirse, bölgede yılda 15 milyon ton demir cevheri üretilecek ve böylece gemilere yeni bir rota açılmış olacak. Ada'da 1 milyar ton demir cevheri rezervi çıkartacak maden inşa etmek için 2.3 milyar dolar yatırım yapılacak ve bu paranın kaynağı Çin olacak.
Çin haricinde, İngiliz-Hollanda ortaklığı olan Shell de Batı Grönland kıyılarında faaliyetlerde bulunurken, İngiltere'de faaliyet gösteren Cairn Enerji Şirketi de aynı bölgede aktivitelerini sürdürüyor. Avrupa Birliği ise Kuzey Denizi'nde son 5 yılda 1.14 milyar avro yatırım yaptı.
Arktik bölgesi ayrıca küresel ısınma nedeniyle soğuk sulara kaçan pek çok balık türüne de ev sahipliği yapıyor. Geçmiş yıllara göre balık stoklarının arttığı bu bölge, balıkçılık alanında da gerilimlere neden olacak potansiyele sahip.
RUSYA'NIN TAM HAKİMİYETİ VAR
Bölgede kaynak bol olunca askeri gerilimler de kendisini gösteriyor. ABD ve İngiltere Soğuk Savaş'ın ardından ilk kez bölgeye gemiler göndermeye başladı.
Rus Donanması’nın yüzde 67’sinin Kuzey Donanması'na ait olması ve Kuzey Donanması ana üssünün bu bölgede yer alması ise Rusya’ya büyük bir stratejik avantaj sunuyor. Dünyada nükleer buz kıran gemisi olan tek ülke de Rusya. Bölgede 8’i nükleer 11 büyük tonajlı buz kıran gemi/römorköre sahipliği, iki adet buz kıran gemisi olan ABD’ye karşı, Ruslara üstünlük sağlıyor.
Ruslar ayrıca dünyanın ilk nükleer güçlü açık deniz petrol/doğalgaz sondaj platformunu da burada hazırlıyorlar. Diğer yandan askeri hazırlıklar kapsamında, bizzat Putin tarafından ilan edilen yeni askeri doktrin gereğince yeni tedbirler alıyorlar. Yeni doktrin, ilk kez Arktik Bölgesi'ni Rus etki alanı olarak tanımlıyor. Rusya’nın ön bahçesi sayılacak bölgede hava üsleri geliştirilip, erken uyarı radarları ve dinleme sistemleri modernize edilirken, hava üslerinde görevli uçak sayısı artırılıyor. Ayrıca Murmansk ve Yamal bölgelerinde 6 bin kişilik acil müdahale gücü kuruluyor.
NATO'NUN KOÇ BAŞI NORVEÇ
Rusya, Kırım sonrası artan NATO düşmanlığı paralelinde daha kuşkucu ve reaktif pozisyon alırken, sınırdaşı Norveç de bu gergin ortamı daha da zorlaştıracak hamlelerde bulunuyor. ABD ile birlikte Rusya’ya karşı uygulanan ambargoya Norveç de katılıyor. Rusya, son yıllarda Norveç’i, stratejik perspektifte potansiyel tehdit ülke kategorisine aldı.
NATO’nun Arktik’teki öncü kalesinin Norveç olduğunu söylemeye gerek yok. Zira Norveç, Arktik Daire (66°33’N enlemi) kuzeyinde daimi askeri karargahı olan tek NATO ülkesi. Norveç, yeni gelişen Arktik jeopolitiği nedeniyle en önemli güvenlik ve savunma önceliğini bu bölgedeki çıkarlarının korunmasına veriyor. ABD güdümündeki NATO da, Norveç’in bu durumunu, Rusya’ya karşı koç başı olarak kullanıyor ve onu ABD’nin bölgedeki çıkarları için öne sürüyor.
TÜRKİYE DE BÖLGEYE GİREBİLİR
Kuzey Buz Denizi Türkiye içinse henüz keşfedilmemiş bir bölge. Fakat burada faaliyet gösterebileceğimiz bir alan mevcut. Kuzey Buz Denizi’ndeki Svalbard (Spitsbergen) Adaları jeostratejik açıdan önemli. Az nüfusu, eşsiz doğası, kutup ayıları, bilimsel araştırma istasyonları, eski kömür ocakları ve hukuki statüsü ile ilgi çekiyor. 63 bin km2 yüzölçümündeki adalar, Belçika ve Hollanda büyüklüğünde. 3 bin kişinin yaşadığı adada Norveçli ve Ruslar en büyük gruplar. Norveç’e bağlı adalar bir vali tarafından yönetiliyor. 400 yıldır farklı ülkelerden insanlar balıkçılılık, balina avcılığı, madencilik, araştırma ve turizm için Svalbard ile ilgilenmişler. Svalbard, uluslararası anlamda herkese serbest, hiçbir kuralı, düzenlemesi ve ihtilafları çözecek mahkemesi bulunmayan bir yerdi. Kömür madenlerinin bulunmasıyla Şubat 1920'de Paris’te imzalanan anlaşma ile Norveç’e bağlandı. Svalbard, Temmuz 1925’den beri Norveç Krallığı'nın parçası.
Norveç’in Svalbard politikası, takımadaları büyük güçlerin çatışmalarından uzak tutmak üzerine kurulu. Bu, Svalbard Antlaşması’na tutarlı şekilde bağlı kalınmasıyla başarıldı. Svalbard Anlaşması, 98 yıldır yürürlükte olan nadir antlaşmalardan biri. Türkiye, geç kalmış olsa da, 45 devletin imzaladığı antlaşmaya taraf olabilir ve taraf devlet vatandaşlarının kazanacağı haklardan yararlanabilir. Böylece, önemli gelişmelerin yaşanacağı Kuzey Kutbu'na olan ilgimizi somut olarak gösterebiliriz. Ayrıca, Antarktika’da olduğu gibi Arktika’da da yer bilimi, iklim değişikliği, kuzey ışıkları, derin deniz akıntıları, deniz kirliliği, bitki ve hayvan türleri, biyolojik çeşitlilik gibi alanlarda bilimsel araştırma istasyonu kurulabilir. Svalbard Üniversitesi’ne lisans ve lisansüstü eğitim için öğrenciler gönderilebilir.
Norveç’in takımadalar ve karasuları üzerinde tam egemenlik hakkı bulunmakla birlikte, antlaşmaya taraf olan devletlerin vatandaşlarına eşit haklar veriliyor. İmza atan devletin vatandaşları; Svalbard takımadalarına, karasularına, fiyortlarına ve limanlarına giriş, adalarda oturma, balıkçılık ve avlanma, denizcilik, madencilik, mal-mülk ile ilgili hakların edinilmesi ve kullanımı hakkı kazanıyor.
ABD’NİN GÖZÜ GRÖNLAND'DA
Hatırlanacağı üzere eski ABD Başkanı Donald Trump, Danimarka'dan Grönland Adası'nı satın almak istemişti. Trump’ın Grönland’ı satın alma fikrini, ilkbaharda bir yemekte konuklardan birinin Danimarka’nın özerk statüdeki adaya her yıl aktardığı 500 milyon dolarlık kaynağı bulmakta zorlandığını söylemesinden sonra gündeme getirdiği ve Beyaz Saray’daki danışmanlarına konuyu araştırma talimatını verdiği öne sürülmüştü. Wall Street Journal’a göre danışmanları Trump’a bu konuda destek verdi ve ABD Başkanı’nın 1867’de Rusya’dan Alaska’nın 7.2 milyon dolara satın alınması gibi bir siyasi miras bırakabileceğini söyledi. 1.5 milyon kilometrekareden fazla yüzölçümü olan Alaska’ya ödenen paranın bugünkü değerinin 108 milyon dolar olduğu hesaplanıyor. Eski ABD başkanlarından Harry Truman da 1946 yılında 2 bin 160 milyon kilometrekarelik yüzölçümüyle dünyanın en büyük adası olan, yüzde 81’i buzullarla kaplı Grönland’ı 100 milyon dolara satın almak istemiş, fakat Danimarka bu teklifi reddetmişti.
Kaynak: AYDINLIK GAZETESİ
27.12.2021 20:54:15