“KRUVAZİYER LİMANI SEMPATİSİYLE GELMEK GİBİ YÖNTEM SEÇİLİYOR”
Ancak rantabl olmaması sebebiyle şu an dayatılan rıhtımla karşı karşıya olunduğunu dile getiren İMO Başkanı Ünal Şahin, dayatma sürecinde manevra, mendirek, maliyet gibi gerekçelerle sorunsuz alana gelmek isteyen MIP’in, gelirken de kruvaziyer limanı sempatisiyle gelmek gibi bir yöntem seçtiğini işaret etti.
Kentte 0 yıllık uzaklaşmanın son bulduğuna dikkat çeken Şahin, konteyner yük limanının 176 bin metrekarelik rıhtımıyla ve tenekeden dağlarıyla 70 yılda yerinde büyümesiyle, yetmeyen alanlarıyla bu azametiyle batıya yönlendiğini söyledi.
“DOĞUDA BAKMAYA DEĞER KENT SİLUETİ OLMAYACAK”
“Geldikleri söylem ve ara yüz ise kruvaziyer limanı” diyen Şahin, “Çünkü kruvaziyer denince akla bazı limanlar geliyor. Oysa Toroslar ve Akdeniz ilçelerimizin 2/3’lük siluetini teneke dağıyla ve kapatmak yetmeyip kentin tamamında bu hükmünü ve ağırlığını hissettirmek istiyorlar. İnsu’dan, Emirler’den, Gelincik’ten baktığında manzara seyrederken artık daha çok batıya bakma gereksinimi duyacağız. Doğuda bakmaya değer kent silueti bırakmamış olacağız.
Dünyanın en iyi limanlarından biri olan Rotterdam limanı. Ve düşünün bu limanın gölgesine ilişmiş kruvaziyer ve turist kafileleri koca bir yalan. Sonunda hayal edilen 70 yıllık kaçış tek adımda hüsrana dönüşmekte.
“İNSAN FİGÜRÜ OLARAK ORADA OLMASI BİLE YADIRGANACAK”
Bu arada sayın işletmeci sektörün parka zarar vermediği söylemi var. Evet belki fiziksel olarak parka girmeyeceksin ancak, bu kaçınılmaz yakınlığın ve iç çeliğin bir anne ve çocuğun bırak denize dokunarak kentliliğini sürdürmesi, insan figürü olarak orada olmasının bile yadırganacağı ruh halini yaratmaktan öteye bir sonuç yok. Ve bu içiçelik kentlinin orada var olma sebebini ortadan kaldıracaktır.
Ve ne yazık ki bu durum A. Ayan’ın bahsettiği gibi ‘denizin adeta uyuz it gibi bizden uzaklaştırılıp ve kentin dışına itilmesidir. Halbuki deniz it değil var olma sebebimiz, onun için buradayız.
“BİRÇOK FİRMAYA DARBE VURACAK”
Ve bu 176 bin metrekarelik rıhtım, depolama ve lojistik sürecini büyük ölçüde kendi bünyesinde çözerek bölgede bulunan yıllardır oluşan nakliye, depolama firmalarının da büyük ölçüde var olma sebeplerini ortadan kaldıracaktır. Devamında hep birlikte göreceğiz 2009 yılında onaylanan, fakat birtakım gerekçelerle vazgeçtikleri ceplerinde olan 94 bin metrekarelik rıhtımı da yapacaklar. Mersin Limanının liman dışı ambar gereksinimi minimal seviyeye inecek ve lojistik depo olarak kendi içinde döngüsü olan hangar ve konteyner dağlarıyla kentin güneyinde insan ölçeğinden uzak bir ortam oluşacak. İşletmeci ve çalışanlardan başka herhangi bir canlının ne denizde ne karada ne de havada , bu ortama yaklaşmasının, bulunmasının mümkün olmadığı ve toplam alanıyla kent yaşamı için karanlık dev bir haydut olmaktan öteye bir şey olmayacak.
“KRUVAZİYERİ BIRAKALIM, BALIKÇI BARINAĞI BİLE ORADA BARINAMAYACAK”
Özellikle yeni yapılan 176 bin metrekare yani 17 hektarlık alan rıhtım büyütülmesi ve bunun balıkçı barınağına yani yeni kruvaziyer bölümüne bakması bu yüzeyin de liman faaliyetlerinin en rantabl yeri olması limanın batısının yük için kullanılması etkileşim alanını 461 hektardan 617 hektar alana çıkaracaktır. Kruvaziyer turizmini bırak, mevcut balıkçı barınağı bile orada barınamayacaktır. Tekrar edelim işletme ve çalışanları hariç herhangi bir canlının bu ateş çemberinde var olma sebebi olamaz. Ve denizimiz kentin değil işletmecinin denizi olacak. Orada kruvaziyer yalanıyla, şakasıyla gelenler, bunu dayatmaya çalışanlar işletmeye peşkeş çekilen kentin sorumluları olacaklar.
“KENTLİNİN ZAFERİ OLABİLİR…”
Öte yandan sözleşmesindeki maddelerle bu eklentileri yaptıkça büyüyecek, büyüdükçe dünya limanlarıyla boy ölçüşecek, bu amaçla masraf, giderleri artacak, gideri artığı için vergisi yok olacak, vergi ödemediği için giderden sakınmayacak. Sözleşmesi gereği harcadıkça da sınırsız işletme süresi sahibi olacak. Yap işlet devret misali ama devretme süresine hiçbir kentli şahit olamayacak. Torunlarımızın torunları bile bunu göremeyecek ve burası ilelebet kenti baskılayan, yanlış kentsel tasarım politikalarıyla , rekreatif arayüzlerle kente adapte edilen bir liman olacağına kentliyi kentten kovan, denizden kovanların zaferi olacak. Bu zafer işletmeci ve işletmeye verenlerin değil kentlinin zaferine dönüşmelidir” şeklinde konuştu.
“MERSİN TALAN EDİLİYOR”
MERÇED Başkanı Sabahat Aslan da, kentte ikinci bölgenin Akkuyu Nükleer Santrali, balık çiftlikleri, tersane, çimento fabrikaları gibi kirli yatırımlarla talan edilirken, merkezde de yeşil alanların talan edildiğini işaret etti.
İlk olarak Alata’nın şekilsel olarak değişimine karar verildiğini anımsatan Aslan, ancak buna itiraz ettiklerini anımsatarak, “Alata’dan sonra işte Davultepe’deki sanayi sitesinin planı karşımıza çıktı. Şimdi de kentin akciğerleri olan Atatürk Parkımızı yok etmek istiyorlar. 100. Yıl Gümüşküm Tabiat Parkı da ne yazık ki yok edilmek üzere. Burada özel şirketlere rant kazandırmak adına kaplumbağaların yaşam alanları yok ediliyor.Yaşamımıza çok ciddi saldırılar yapılmakta.
Bu saldırılara karşı birlikte hareket etmek zorundayız. Birlikte hareket ettiğimiz takdirde ciddi kazanımlar elde ediyoruz. Son zamanlarda derneğimiz Polipropilen Tesisi’ne karşı ÇED raporunun iptali için dava açmış ve yürütmeyi durdurma kararı alınmıştı. Ama burada Büyükşehir Belediyesi, TMMOB, Baro ile hep birlikte mücadele ettik.
Yürütmeyi durdurma kararı çok önemli bundan sonra yürütülecek hukuksal sürecin bizim lehimize dönmesini bekliyoruz.
Taşucu Tersanesi ile ilgili de dava açmıştık, davayı kaybettik ama yılmadık ve Danıştay’a müracaat ettik. Davultepe meselesinde de ciddi kazanımlar elde edildi.
“KARŞIMIZDA DURAMAYACAKLAR”
Birlikte güçlü bir şekilde mücadele etmeni kazanımlarını yavaş yavaşta olsa alıyoruz. Atatürk Parkı’na karşı da dava açarsak bizim karşımızda duramayacaklar. Hep birlikte güzel kazanımlar elde edebiliyoruz. Atatürk Parkı bizim için çok önemli, kentimizin akciğerleri dolayısıyla buna karşı biz kent dinamikleri ile birlikte mücadele etmek zorundayız. Mimarlar Odası’nın sunumunda Atatürk Parkı’nın yok edilmek istendiğini gördük. Biz buna ‘evet’ demeyecek ve mücadele edeceğiz. O nedenle bugün bu talana karşı ne yapmamız gerektiğine karar verip, hep birlikte örgütlenmeli, halkı bilgilendirmeli, eylem planı yapmalıyız. Liman ile ilgili Mersin Büyükşehir Belediyesi zaten bir dava açtı. Biz belki bu davaya müdahil olabiliriz” dedi.