Otomotiv sektörü, teknolojik gelişmelere ve iş modellerindeki değişimlere paralel bir dönüşümden geçiyor. Bu çerçevede, KPMG’nin 1.000’in üzerinde otomotiv yöneticisiyle yaptığı ankete göre, 2030’a kadar büyük pazarlarda otomobil satışlarının yarısını elektrikli araçların oluşturması bekleniyor. Gelecek iki yılda ise çıkacak yeni elektrikli araç modellerinin tüketiciler için daha fazla seçenek sunacağı ifade ediliyor. Elektrikli araç kullanımındaki artış kaçınılmaz olarak bu araçların ve aksamlarının nakliye ve tedarik süreçlerine de yansıyor. Bu noktada tedarik zincirinde öne çıkan konuların başında güvenlik, sürdürülebilirlik, verimlilik ve katma değer geliyor.
“Nakliye sırasında karşılaşılacak olası tehlikeleri minimuma indirebiliyoruz”
Elektrikli otomobillerin bataryasında birincil hammadde olarak kullanılan lityum, uygun önlemler alınmadan depolandığında veya sevk edildiğinde birtakım tehlikelere yol açıyor. Bu nedenle uygun koşullarda nakliye hayati önem taşıyor. CHEP’in nakliye sırasında karşılaşılacak olası tehlikeleri de minimuma indirdiğinin altını çizen CHEP Avrupa ve Kuzey Amerika Otomotiv Kıdemli Ticari Direktörü Şafak Aktekin şunları aktardı: “Lityum kullanılan bataryaların sevkiyatında kritik olan noktalar; sıcaklık kontrolü (bataryaların aşırı ısınmaması), ürün stabilizesi (nakliye sırasında bataryaların yerinden oynamaması) ve iletken yüzeylere maruz kalmamadır (bataryaların kapalı olduğundan emin olunması). Ayıca lityum iyon bataryalar, 9. sınıf tehlikeli madde sınıfına girdiğinden özel taşıma yönetmeliklerine tabidir. BM sertifikalı konteyner çözümlerimizle batarya üreticilerine ve tedarikçilerine nakliye optimizasyonu açısından fayda sağladığımız gibi, ambalaj alanındaki uzmanlığımızla korumayı en üst seviyeye çıkaran iç profil çözümleri sunuyoruz. Tüm bunlarla nakliye sırasında karşılaşılacak olası tehlikeleri minimuma indirebiliyoruz.”
“Daha akıllı ve daha sürdürülebilir tedarik zincirinde pazara öncülük ediyoruz”
Öte yandan, elektrikli otomobiller iklim krizinin git gide daha büyük bir tehdit haline geldiği günümüzde çevreci birer çözüm olarak öne çıksa da hem araçların taşınması hem otomobil aksamlarının nakliyesi esnasında yüksek oranda karbon emisyonu ortaya çıkıyor. Bu çerçevede bakıldığında, tedarik zincirinde sürdürülebilirlik ve karbon emisyonunu azaltmaya yönelik uygulamaların öne çıktığı görülüyor. Net sıfır karbon emisyonu hedeflerine ulaşmak ve sürdürülebilir bir tedarik zinciri sağlamak için nakliye optimizasyonu alanında çalışmalar yürüten CHEP, döngüsel ekonomi ilkelerini izleyerek işletme maliyetlerini ve doğal kaynaklara olan talebi azaltarak daha verimli tedarik zincirleri yaratıyor. Ulaşımın küresel sera gazı emisyonlarının önemli bir yüzdesini oluşturduğunu hatırlatan CHEP Avrupa ve Kuzey Amerika Otomotiv Kıdemli Ticari Direktörü Şafak Aktekin, “Sürdürülebilir çalışma modeli, üstün ağ avantajı ve sektördeki uzmanlığımız sayesinde, daha akıllı ve daha sürdürülebilir tedarik zincirinde pazara öncülük ediyoruz. Bu kapsamda, paylaşıma ve yeniden kullanıma dayalı iş modelimizle otomotiv üretici ve tedarikçilerinin çevresel, operasyonel ve ekonomik olarak sürdürülebilir bir tedarik zinciri kapsamında iş süreçlerini yürütmelerine yardımcı oluyoruz. Dünya çapında sürekli dolaşım halinde olan yeniden kullanılabilir konteynerlerimizle boş nakliye maliyetleri gibi görülmeyen masrafları azaltıyoruz. Uzun transfer süreçlerinde darbelere ve hasarlara karşı dayanıklı plastik konteynerlerimiz kıtalararası tedarik riskini ortadan kaldırmakla kalmıyor, aynı zamanda yolculuklardaki hasar ve kesintilerin de önüne geçiyor. Bu sayede müşterilerimizin karbon ayak izlerini azaltmalarına da imkan sağlıyoruz” şeklinde konuştu.